9 Nisan’da – son gün – referandumda oy kullanmaya NWTCA (North West Turkish Community Association) ile kalabalık bir şekilde gittik.
İngiltere ve Birleşik Krallık arasındaki farkı bu yazıda (Genel olarak İngiltere) açıklamıştım. Birleşik Krallık içerisinde İngiltere ve İskoçya başkentlerinde konsolosluk olduğu için her ikisinde de oy kullanılabiliyor. Manchester bu ikisine de eşit sayılabilecek bir mesafede. Normalde Londra’ya gideceğiz diye planlamıştık ama sabah buluşunca Edinburg’da da kullanabiliriz, minibüs ile Londra’da trafikte zorlanırız diye muhabbet oldu. Aramızda ufak bir oylama yaptık, Londra’ya #HAYIR çıktı ve Edinburg’a doğru yola çıktık 🙂
Tek problem Edinburg’da Londra’daki gibi güzel kebapçı var mıdır diye konuşulmaya başlayınca sevindim… Kebap konusunda tek sıkıntılı olan ben değilmişim yani… Manchester’dan sırf kebap yemek için Londra’ya gitmiş olanlar var…
İskoçya’ya geçince coğrafi özellikler hemen değişti. Dağlar, tepeler oluşmaya başladı, zaten yeşil olan ortam iyice yemyeşil oldu. Her taraf cayır çimen. Etrafa bakınca yeşil halinin üzerinde beyaz noktalar görüyorsun… Her tarafta koyun kuzu var…
Bir de dil bayaa değişti. Ama bayaa değişti. Daha önce İskoç aksanına denk geldim, en kötü tv de falan çok duyuyoruz yani aksana çok yabancı değilim ama kendi habitatlarında bir değişik oluyomuş.
Yolda bir köyde ihtiyaç molası verdik, orada bir cafeye girdim içecek bişiler aldım. Sırada beklerken önümdeki adam 1 şişe şu aldı ve kasadaki kadın “a poynd” gibi bişi dedi. Haa dedim burada “paund” yerine “poynd” diyolar. 1 su 1 pound olsa gerek 🙂 Sıra bana gelince elimdekilere baktı ve bişiler dedi ama ben sadece “poynd” kısmını anladım. Gülümseyerek elimdeki 10 poundluk banknotu uzattım, o sırada kasaya baktım 2.35 tutmuş. Klasik bir espri olcak ama yapmazsam çatlarım… Orda bana ana bacı küfretmiş olsa ben gülümseyerek para verdim ya… Resmen bu bir dramdır…
Edinburg’a varınca ilk iş konsolosluğu bulup oyu kullandık. Oy kullanma kısmı tahminimden uzun sürdü. Herkes son güne bırakmış sanırım. Bir de üstüne biz kalabalık bir ekip olarak aniden belirince bir kuyruk oluştu tabi.
Oyu kullandıktan sonraki hedefimiz kebap. Ada Turkish Restaurant’a gittik, önden meze olarak sucuğu arkasından da iskenderi gömdüm… Üstüne de ince bellide çay… Bence gayet başarılıydı. Ekipteki herkes yemeklerden memnun kaldı.
Giderken yolda, Edinburg’a gitmişken turist gibi şehri de gezelim, Edinburg kalesine de gidelim bi planlar bi planlar… Oy kullanma ve kebap faslı uzun sürünce vakit kalmadı o tarz işlere. Ama konsolosluğu, restaurantı ve minibüsü park edecek yeri ararken şehir içinde baya bi şeref turu attık. Edinburg gördüğüm kadarıyla estetik olarak çok güzel bir yer. Manchester’a göre biraz soğuk ve rüzgarlı ama. 1 yıl burda yaşamış bi arkadaş ortalama 3-4 derece daha soğuk burası dedi.
Buradaki yapıların çoğu taş, yani her taraf kırmızı tuğla değil. Etraf sarı/kahverengi. Şehre yukardan bakan Edinburg kalesi çok güzel görünüyor.
Bu kalede bir taş varmış. ‘Stone of Scone’ (wikipedia ). Bu taş, Birleşik Krallık taç giyme töreninde sembolik olarak tahtın altına konuluyormuş. 1996’da Birleşik Krallık hükümeti taç giyme töreni dışında taşın İskoçya’da durmasına karar vermiş (Arkadaş, bırakın böyle sembolik tatavaları ya…) Şimdi bu taş Edinburg kalesinde duruyor. Ve evet, tahmin edileceği üzere bu taşı şu anki kraliçe ölünce yerine geçecek olan kişiye yapılacak olan törene götürmeme konuları konuşuluyormuş. –>> Nurtopu gibi potansiyel milliyetçi kriz 🙂
Not: Referandum sonucunu beklerken Heysham’da karavan tatilinde olacağım. Umarım elimde sıcak şarabımla okyanusa bakarken #HAYIRlı haberler alırım…
Ayrıca, Heysham’a gidiş de alengirli olacak. Gaza geldik ilk defa arabanın tek şarjla gidemeyeceği uzaklığa gideceğiz. Yolda mola verip rapid şarj etmeli falan macera peşinde koşacaz ailecek 🙂