Haftasonunda 75 mil yol giderek ülke değiştirdik ve ejderhalar diyarı Galler’e gittik. Deniz kenarındaki Llandudno kasabasında 2 günlük tatil yaptık.
İngiltere’de B&B kavramı çok yaygın. ‘Bed and breakfast’ (Oda ve kahvaltı). Sanırım Türkiye’deki pansiyon olayının karşılığı. 4-5 odalı evini pansiyon haline getirip, sadece sabahları kahvaltı servisi yapan bir sürü B&B var burada. Fiyatları da büyük otellere göre daha hesaplı oluyor.
Oteller zinciri veya büyük şirketler değil, gayet yerel halk, yerel esnaf oluyor bunların sahipleri. Bizim kaldığımız pansiyonu işleten karı-koca yaklaşık 15 yıl önce Manchester’dan buraya taşınmış mesela.
Mesela bu resimdeki her ev 4-5 odalı ayrı birer pansiyon
Galler’in kendi dili var. İngilizce’ye hiç benzemiyor. Hani İngilizce, Almanca, Fransızca’da falan az buçuk benzer kelimeler, birbirini çağrıştıran sözcükler olur. Galce ise apayrı bir dil. Hiç bir benzerlik yok. Bir de sesli harf konusunda çok cimriler. Tabelarda yazan bir sözcüğün ne anlama geldiğini tahmin etmeyi bırak, telaffuz edemiyorsunuz bile 🙂
Ayrıca, hayır başlığı ve kasabanın adını yanlış yazmadım. İki ‘L’ harfi ile başlıyor. Tek ‘L’ varmış gibi ‘landudno‘ diye telaffuz ediliyor… (Aslında Galce ‘kıhıl‘ gibi bi sesmiş iki ‘L’ harfi ama İngilizler öyle ses çıkartamadığı için L gibi telaffuz edip geçiyorlar)
Bu yazıyı yazarken internetten Galce birkaç örnek yazayım şuraya diye internette biraz arama yaptım. Çok fantastik kelimeler buldum:
Gwdihŵ – Baykuş demekmiş… ‘Gudihuu’ diye telaffuz ediliyormuş. Böyle telaffuz edince baykuşun çıkardığı sese benziyo…
Buwch goch gota – tam karşılığı ‘küçük kırmızı inek’ demek. İnanmazsınız ama ağustos böceklerine deniyormuş 🙂
Galce’nin nasıl telaffuz edildiğini ise bu ülkeye yerleşip üşenmeden Galce öğrenen Memoli ve eşinden dinliyoruz…
Buyrun bunlar da Galler’den bir kaç tabela… Ülkedeki her tabela çift dilli… Alışkın olmadığım için bana garip geldi ama demek ki sorun olmadan bir ülkede iki dil olabiliyormuş… Biraz çetrefilli konular ama ülke içinde ülke, hatta ülke içinde kendi diline sahip ülke örneği olarak ele alabiliriz. (Birleşik Krallık – Galler)
İskoçların da kendi dilleri var ama onlar böyle her yere İskoçca yazmıyorlar. Hatta İskoçya genel olarak Galler’e göre çok daha milliyetçi ve Birleşik Krallık’tan ayrılık yanlısı politik partiler çok güçlü ama kendi dilleri konusunda böyle bir duruşları yok. Galler ise tam tersi, dillerini çok sahiplenmişler fakat tamamen ayrı bir ülke olalım diyen bir grup yok sanırım.
Llandudno Pier
İngiltere’deki kıyı şeritleri gel-git meselesinden dolayı hep çok geniş oluyor. (bu konuda daha önceki Blackpool yazımı okuyun) Llandudno merkezde de kocaman bir sahil şeridi var.
Gel git yüzünden geniş ve kocaman bir iskele oluyor. İskele üzerinde ise baştan sonra lunapark aletleri, hediyelik eşya dükkanları ve arcade(aterici) var. Her çocuk gibi Efe de bu arcade işine bayılıyor, bi girdik mi zor çıkartıyoz…
West Shore Beach
Merkezdeki sahile ‘East Shore Beach’ deniyor. Bu kumsal biraz taşlık, kumdan kaleler falan gibi oyunlar için müsait deil. Bu tarz plaj işlemleri veya güneşlenmek işin ‘West Shore Beach’e gidiliyor. Burası bildiğimiz kumsal. Buraya merkezden 15-20 dakikada yürüyebilirsiniz veya böyle iki tane tren süsü verilmiş araç sürekli ring yapıyor.
Hep dediğim gibi İngiltere’de denize girmek yürek ister. Su bana göre çok soğuk. Bir de gel gitten dolayı deniz çok uzakta 🙂
Bir de resimde okla gösterdiğim havuz gibi bir bölge var. Evet orası kocaman sığ bir havuz. 40-50cm falandır derinliği. Böyle oyuncak gemi yüzdürmek için yapmışlar. Daha önce Liverpool’da görmüştüm. Çok güzel bir şey ya. Bu işi bir araştırayım… Uzaktan kumandalı oyuncak gemi… Manchester’da yakında bi yerde böyle bir yer varsa girerim ben bu işe.?.
Great Orme
Great Orme yandaki dağın ismi. Burada bakır madeni varmış eskiden. Eskiden derken eski çağlardan, tee bronz çağından bahsediyorum. Şimdi müze yapmışlar bu madenleri. Bu sefer gittiğimizde gidemedik bu madenlere, başka sefere artık.
Bu yemyeşil dağın tepesine arabayla, otobüsle gidebilirsiniz veya nostaljik tramway ile gidilebilir. Teleferik de varmış, yolda giderken gördüm. Biz tramwayla gittik. Tepede, son durakta büyük bir restoran/pub, büyük bir çocuk parkı ve çok güzel manzara var. Onun dışında pek de bi numarası yok 🙂 Hani doğa, yürüyüş falan derseniz çok güzel ama. Zaten etraf yemyeşil, bi de bunun üstüne deniz manzarası, etrafta koyunlar keçiler…vs ekleyince bir belgesel tadı yakalanabilir.
Conwy Castle
Conwy, Llandudno’nun komşu ilçesi
“Kale var dediler, geldik”
Pazar günü eve dönüş yolunda sabahtan buraya geldik. Kalenin otoparkındaki bilet otomatları İngiltere’de bildiğimiz otomatların aynısı. Fakat varsayılan dil Galce (!) Eğer en baştaki ekranda farkedip ‘English’ tuşuna basmazsanız sessiz harflerle uğraşır durursunuz… Çarkıfelek yarşıması gibi sesli harf alıyım dersiniz kendi kendinize.
Bazı makinelerin başındaki uzun turist kuyruğu bu yüzdendir diye düşünüyorum…
Conwy kalesi Conwy nehrinin girişini tutan 1300lerde inşa edilmiş baya büyük bir kaleymiş. Bilmem kaç milyon pound para harcayıp yakın zamanda restore etmişler, restorasyon çalışmaları halen devam ediyordu.
Otoparktan kaleye doğru giderken bi yerden sonra isterseniz surların üzerinden yürüyebiliyorsunuz. Güzel bir ayrıntı olmuş.
Kale çok güzel ama giriş ücreti de bir o kadar güzel 🙂 kişi başı 9.5 £ veya aile bileti (2 yetişkin + 3 çocuk) alırsanız 27.5 £
(Biliyorum hesap yapıyorsunuz, tek çocukla aile bileti alsak 1£ daha karlı 🙂 )
Ben çok beğendim kaleyi. Baya baya güzel restore edildiğinden midir, yoksa Game of Thrones yada orta çağda geçen filmlerin etkisinden ve oynadığım strateji oyunlarından mıdır bilemem ama böyle yerleri gezerken hemen “buradan iyi defans yapılır”, “burayı surlarla kapatıp gemileri engellemişler”, “bah hele köprüyü nası tutmuşlar” falan gibi stratejik hamleler düşünüyorum…
Daha fazla uzatmıyorum. Kale resimleriyle bitiriyor, esenlikler diliyorum.